30 Aralık 2014 Salı

BABALAR ve KIZLARI

O BENİM BABAM 

O daha 5 aylık iken babası Alman Ordusuna katılarak Sovyetler Birliği ile savaşmak için Rusya'ya gidiyor. Sovyetler Birliği tarafından esir alınan baba yıllar sonra serbest bırakılıyor.
O anlar aratmayan bir kare oluşur.  Baba ve kızının ilk karşılaşması. 
Babası savaşa gittiğinde kendisi 5 aylıktı. Onu hatırlamayacak kadar ufak olan bu kız çocuğu resimde de göründüğü gibi tahmini 10 11 yaşlarında babasını ilk kez görüyor. 
Bilmem siz ne düşünürsünüz ama dünyanın en mükemmel sevgi dolu bağı baba ve kızları arasında gerçekleşir.  
Karşılıksız gerçekleşen en büyük sevgi yumağı.

Olay gerçektir ve resim gerçek kişilere aittir.

29 Aralık 2014 Pazartesi

BU ADAM KENDİSİNİ NASIL ASTI ?

    Bu Adam Kendisini Nasıl Astı ?

1970 yıllarında ünlü bilim adamı bilinmeyen sebeplerden dolayı intihar etmiştir. Ama ilginç olan bilim adamının intiharı değil bu intiharı nasıl gerçekleştirdiğidir.Yıllarca FBI ve adli kurumlarının çalışmaları boşa çıkmış nasıl gerçekleştirdiği bulunamamıştır.

Peki bu intiharı ilginç kılan nedir ? 
Ünlü bilim adamı 7 m uzunluğunda olan, içi tamamen boş bir odada hiç bir destek almadan kendisini nasıl oraya çıkardı ve nasıl astı?

Yapılan otopside kesinlikle %100 boğularak öldüğü belirtilmiştir.  
1 m 62 cm uzunluğunda olan bilim adamının zıplayarak veya bir destek almadan ipe ulaşıp kendisini asması imkansızdır.
 Oda da bulunan tek ipucu yerler nemliydi.

 Peki bu adam kendini nasıl astı ?

Not:FBI ve Adli kurumlarının yıllarca çözemediği bu olayı eski bir öğrencisi çözmüştür. 


Cevabı bilmeyenler ve merak edenler için Yılbaşı günü yazacağım.

Bizim Yapamadığımızı En İyi Onlar Yapıyor!

   Bizim Yapamadığımızı En İyi Onlar Yapıyor!
Hiç bir zaman insanca ortak bir paydaşta buluşamadığımız kanısı gerçektir. Bu evren üzerine yaşayan tek canlı biz değiliz lakin kaçımız bu evrende yaşamakta olan diğer canlılara saygı duymaktadır? Yada kaçımızın başkasının yaşama özgürlük hakkına veyahut kendisine saygısı vardır? 
Kendi kendimizi hiç tanımadığımız insana düşman edebiliyoruz. Sen şu takımın taraftarısın , sen siyahsın, sen şu mezhepten ,şu dinden ,şu ırktan , sen sensin işte.Birilerini sevmek için sebepler ararız. Oysa yaşadığımız şu coğrafyada bizi birbirimize yakınlaştıracak o kadar neden vardır ki. Aynı yıldıza bakmamız bile yetmez mi ? Aynı sokakta yürüyüp hep beraber ağlayıp hep beraber gülmemiz. Biz yaşamayı sevmeyi başaramıyoruz paylaşmayı sevgiyi,neşeyi paylaşamıyoruz.Biz insanlığı paylaşamıyoruz. 
İnsanı hayvandan ayıran en önemli özellik insanın düşünebiliyor olması deriz..


İnsanoğlunun neyi nasıl ve ne şekilde düşündüğü tartışılır ama bir gerçek vardır ki , düşünemeyenlerin sevgiyi , sevmeyi ve ortak yaşamayı tartışmasız bizden daha iyi bildiği ve başardığıdır.

28 Aralık 2014 Pazar

Dünyaca Ünlü Ermeni Şarkıcısının Osmanlı ve Müslüman Sevgisi


Bir kere duyduğunuzda bir daha asla unutamayacağınız ses’ olarak tarif ediliyor Yahudi olan Yasmin Levy. Yeni çıkardığı SEFARAD albümünde Anadolu kültürünü yansıtmıştır. Yasmin levy Yahudi asıllı Kudüs doğumludur. Peki dünyaca ünlü olan Yasmin Levy' in Osmanlı ve Müslümanlarla olan ilişkisi nedir ? Bu yakın ilişki neden kaynaklanıyor ?

İspanya 8.yy dan itibaren Afrika kökenli Müslümanların yönetimine girmiştir.Müslüman egemenliğinde geçen dönemde Yahudiler,Arap ve Hristiyanlar barış içinde bir arada yaşamışlardır.
Daha sonra Hristiyanların ülkeyi işgal etmesinden sonra tablo değişir.Araplar tasfiye edilir ve Yahudilerin önüne 2 seçenek sunulur, ya Hristiyan olun yada ülkeyi terk edin. 
Bunun üzerine Yahudilerin çoğu Osmanlı toprakları olan Anadolu'ya yerleşir . 
Anadolu'ya yerleşenlerden bir tanesi de Yasmin Levy'in dedesidir. 

Yasmin Levy ' in Babası İzmir Sefarad cemiyetinin içinde doğdu. Babası burada iyi bir yere sahipti. Daha sona genç yaşta Filistin' e göç etti. 
Yasmin Levy'in şarkılarında Anadolu kültürüne rastlamak mümkündür. Bir çok Müslüman arkadaşlarının olduğunu onları çok sevdiklerini ve halen görüştüklerini belirtmektedir. Son röportajında Müslüman arkadaşlarım anneme ismi ile seslenmezler '' Anne'' derler. 
Arapça okuyup yazabiliyorum hatta, ''beni Arap sananlar bile var'' dedi. 
Yasmin Levy bir çok Türkçe şarkı söyledi ,Türkiye'de konser verdi, ve  Türk müzisyenlerle çalışmıştır.

27 Aralık 2014 Cumartesi

İSTANBUL'UN ESKİ KABADAYILARI ''ROWDY''

                                       İSTANBUL'UN ESKİ KABADAYILARI

1-KESİK NİKOLA: Nikola'nın bütün işi bir kıraathanede oturup kendi adamlarının getirdiği haraçlarla kumar oynatmaktır.  

2-PİÇ ARDAŞ: Piç Ardaş Sivas doğumludur. İstanbul'a yerleştikten sonra Üsküdar'ın haracını yemeği kafasına koydu ve Manvacı Ali'yi öldürdü. Manavcı Ali öldükten sonra Üsküdar'ın tek hakimi oldu ve harcını uzun yıllarca yedi. 
En bilinen gerçek  Piç Ardaş'ın sağ elinin baş ve işaret parmağı kesiktir.

3-ARAP HÜSNÜ: Trablusgarp doğumludur. Tophane halkını inim inim inleten kan kusturan canidir.
Pazar ortasında öldürdüğü iki kişi yüzünden bütün polisi peşine taktı ama delil yetersizliğinden tutuklanmadı. Çok akıllı hareket ederdi bu yüzden polis hiçbir zaman suçüstü yakalayamadı. Cumhuriyet'in ilanından sonra hükümetin kararıyla sınır dışı edildi.

4-ŞIK MANOL: Adam öldürmemiş tek kabadayıdır. Çıkan kavgalarda hiçbir zaman silah, bıçak, sopa kullanmamıştır.Sadece demir yumruklarını ve taş gibi fasını kullanmıştır.

5- ODESALI KOSTİ: Yunanistan doğumludur. Tünel'den Taksim 'e kadar bütün mekanlarını haracını yiyen adamdır. Çok akıllı hareket edip arkasından hiç bir ipucu bırakmadan kaçardı. Başı sıkışınca en büyük yardımcısı işgalci polislerdi. Sağ kolunda eli kamalı bir kız resmi ve sol kolunda 2 çiçek ortasında haç resmi ve ''M'' harfi dövmeleri bulunmaktadır.

6-KONYALI OSMAN: Tam 8 sene İstanbul'a kan kusturmuştur. Küçüklüğünde itilip kalkılması ,hor görülmesi onu acımasız bir katil yapmıştır. Babası ile İstanbul!a gelerek kısa sürede nam saldı.
Bir aralar Göztepe semtinde polisler tarafından sıkıştırıldı ama 2 polisi yaralayarak kaçtı.

NE İDİK NE OLDUK!

 NE İDİK NE OLDUK?

2000 ÖNCESİ ve SONRASI TÜRKİYE....

Yakın zamanda 2015 yılına girmekteyiz. 2000 Öncesi  ve bu 15 yıllık bir Tükiye'yi elealalım. Biz Türk Milleti olarak  globalleşme ve küreselleşme olayını idrak edemedik ve
çok yanlış uyguladık. Konu şu ki 2000 yılından önce nasıl insanlardık şimdiyse nasıl insanlarız. 
Kültür bir milletin temel taşıdır. İnsanlar yaşadıkları ülkelerin kürtürleri içerisinde büyüdükleri için o ülküneni kültürünü benimsemektedir veya benimsemek zorundadır.
Türkiye İslami bir ülke olduğu ve köklü bir yapıya sahip olduğu için kültür açısından zengindir. Kültür ülkenin geneli kapsar sadece belirli bir bölgede oluşmaz lakin
bölgeler olarak farklılık gösterir,ama şu yanlış sonuca varılmamalı '' Batıda büyüklere cevap vermek saygısızlık değil savunmadır ,  Doğuda saygısızlıktır.''

NE İDİK..
Çok eskiye gitmeden örnek verecek olursak  1990 yıllarında ne bilgisayar nede cep telefonları Türkiye'de yok denecek kadar azdı.
 İletişim araçlarımız genel olarak ev telefonları ve mektuptu.
Arkadaşlarımız ile bir etkinlik yapacak isek evlerine gidip davet ederdik. Konuşulacak şeyleri mahalle sokak aralarında yüzyüze konuşurduk. 2000 öncesi dostluklar 
arkadaşlıklar saftı temizli. İnsanlar birbirlerine yardım etmekten çekinmezdi, '' evde pişer komşuyada düşer'' derdik.  Hepimiz çekingen ve utangaçtık.
 Duygularımız bir kıza açmak için haftalar aylar geçerdi belkide o duygular hiç söylenmezdi. Bir nevi platonik aşklar yaşardık. Genç abilerimiz bizi her zaman korur kollardı.
Sırf kötü alışkanlıkları örnek almayalım diye yanımızda sigara içmezlerdi. Eğitim sistemi o kadar iyi olmadığından çoğu işçiydi, Okul okuyanı azdı. 
Sürekli okumamız gerektiğni söylerlerdi bize. Yaşıtlarımızla sokaklarda saatlerce zaman geçirip bir çok ortak duyguları paylaşırdık. Erkekler bol bol top oyanırdı, 
kızlar ise lastik atlardı.Kalabalık olduğumuz zamanlar karışık bir şekilde yakar top, saklambaç,körebe, seksek, buna benzer bir çok oyunlar.
Hiç kimsenin zamanını bilmediği bir anlar olurdu, Herkesin elinde topaçlar, zaman geçer misketler , gazoz kapakları,tasolar.
Bütün sokak çocukları tatlı bir rekabet içindeydi. Akraba, komşu kızlarıda olurdu yanımızda.  

Şimdi birşeyler sormak istiyorum sizlere. Biz 15 yaşlarından 24 yaşlarını birden mi geçtik ? Biz ergenlik yaşamadık mı ?
Sizlerin fikirlerini merak etmiyor değilim.Bizde ergenlik yaşadık ama sadece isimde yaşadık. Biz ergenliği boy uzaması,kilo alma,sivilce , erkeklerde tüylenme olarak biliyorduk.
Sizce yanılıyor muyum ? 
Yaşadağımız yerdeki insanların mezhebi, inancı,siyasi görüşü,dili, ırkının bizim için önemi yoktu. Ortak duygular paylaştığımız yarı aileydi.
En büyük değerlimizden birtanesiyde askerlikti. Abilerimiz halaylarla davul zurnalarla gönderilirdi. Seve seve vatani görevin tamamlayıp, onurlu bir şekilde evine dönerdi. 
Birçok şeyden eksik olabilirdik ama mutluyduk. Guven duyduklarımız, sevdiklerimiz duyguları paylaştıklarımız vardı. Hem çok severdik hemde çok sevilirdik. 

NE OLDUK?
Birden globalleşme, küreselleşme, avrupa kültürü ''benimseme adı altında'' çok farklı bir kültür farklılaşması yaşamaya başladık. Tüm dünyada ülkeler teknolojik gelişmeler,
ekonomik kalkınma,bilginin yaygınlaştırılması, uzay çağına geçiş adımını atarken, bizim ülkede teknolojik satın alma ve ülke halkında bir aptallaşma başladı.  
Yazacaklarımın hepsini kesinlikle teknolojik değişimlere bağlamıyorum. İçtiğimiz sudan mı bilmem ama iyice yozlaştık. İnsanlar birbirlerinden uzaklaşmaya başladı. 
Türk toplumunda kadının değeri oldu olası fazlaydı. Genel olarak '' ANA'' olarak elealınırdı.  Şimdi ki durumda kadınların bir seks objesi olarak veya soyunun devamı olarak
gerekli görülüyor. Kadınların ise sevdiklerine varma hayalleri varken şimdi parası olsun yeter. Dostluklar sanal allemlere bel bağlamış. Ortak kültürel paşlaşımlar yok denilecek 
kadar az ve çıkar amaçlı oluverdi. Komşuya kapı açmayacak kadar yozlaştık. Teknolojiden uzak kalanları cahil eyledik. Sağcısın,solcusun,alevisin sünnisin , kürtsün,türksün
ayrımı yapmaya başladık. Kendi çıkarlarımız doğrultusunda haksızlıklara göz yumuyor yapılanlara sessiz kalıyoruz.Sırf bizimle aynı fikirden olmadığı içinin insanları öldürmeyi
kendimize hak görüyoruz. Namus kavramımız azalma aile ilişkilerimiz bozulmaya başladı. Bir ergenlik dönemi adı altında yapılan saygısızlık, yanlış davranış ahlaksızlıkları meşru 
görmeye başladık. Ülke sokaklarda değil sosyal paylaşım sitelerinde savunulmaya başlandı. Parası olan askerlik yapmaz oldu. Eğitiminde bir öneminin kalmadığı apaçık 
ortadadır. Eğer ki Resmi bir makamda çalışan akrabaya sahipsen ilkokul diploması ile üniversiteye rektör bile olabilirsin.
Bunlar yetmedi, Türbalı ,türbansız , A partili ve A partli olmayanlar diye ayrıldık. 
Savunduğumuz görüşten insanların ülkeyi bölmeyin eşiğine getirmesini bile hiç sorgulamadan '' O yaptıysa doğrudur'' demeye başladık.  Sürekli insanların kusur ve hatalarıyla
dalga geçmeye zayıfı ezmeye hor görmeye başladık. Gençlerimiz ülke gündemini sosyal palaşım sitelerinde belirlemeye gerçek sorunlarda çok uzakta olamaya başladı.
Cinayet ve Kadın cinayetlerimiz arttı, Hırsızlık arttı, yolsuzluk arttı, işsizlik arttı, mutsuzluk arttı. Ne İnsan Haklarımız var ne adalet ne demokrasimiz.....

Şu yanlış anlaşılmaya meyil vermek istemiyorum. Teknoloji bizi bu hale getirdi, teknoloji kesinlikle zararlı,ülkede hiç iyi birşey olmadı.
 Bunlar son 2/3 yıl içinde oldu gibi yanlış anlaşılmasın.Halen o iyi ,akıllı ,duyarlı , dürüst , değerlerine sahip çıkan insanlarımız var ve var olacaklardır. 

Elbette ülkemizde de iyi şeyler oldu. Adamlar, ükemizin dört bir yanına DUBLE YOL yaptılar inkar edersek kalbimiz kurusun! :p :) 

PROLETERLER


Savaşın Çocukları!!!

PROLETERLER.
Bizim köyün delisi de Hasan Abi idi. Herkesin neşe kaynağıydı.  Köy kıraathanesine iner çayını içer bütün gün köy meydanında dolaşırdı. Herkes severdi  onu. Köyün ahırında yatardı ,
kimse bir bardak su ve bir tabak yemek vermekten çekinmezdi.
Eylül ayının bir pazar sabahında Hasan Abi erken saatlerde kalkıp köyün meydanına iner ve '' Hava kan kokuyor kan kokuyor'' diye bağırıyordu. Bir kaç abi köy meydanına inerek,
Hasan Abiye susmasını ve herkesin uyuduğunu onları rahatsız ettiğini söylediler. Hasan abi bir hışımla elinde değnekle etraftakilere saldırmaya başladı ve köyün çıkışına
doğru koşmaya başladı. Bir dahada kimse görmedi onu.
Kış kapıdaydı, babam dağa çıkıp katırlarla odun getirme telaşına düşmüştü. Dedemse babamın geç kaldığına yakınıyordu. Ertesi sabah babam gecenin yarısından katırları hazırladı ve
abimide yanına alarak dağa çıktılar. Dağda birkaç gün kalacakları için annem yolluk hazırlamıştı. Şafak sökmeden babamla abim yolluğu yanına alarak at sırtında yolla koyuldular.
Aradan 1 kaç gün geçtikten sonra babamla abim odunlarla dolu katırlarla köye geldiler. Babamgil bitkin görünselerde yüzlerinde gülümseme vardı. Kışı sıcak geçirecektik.
Birçok şeyden eksik olsakta çay sıcaklığında bir yuvamız vardı. Ne yalınayak koşarken ayaklarımız nede yokluktan canımız acırdı. Eksiktik ama mutluyduk.
Taki o sabaha kadar.......
Köyün meydanında biri yatıyordu, etraftaki kadınlar ağlıyor erkeklerde ''Bunu bir insan nasıl  yapabilir?'' diye bağırıyordu. Koşarak meydana indim. Yağmur yağıyordu.
Sırılsıklam ıslandım. Hatta bir ara yalın ayaklarımın acıdığını hissettim. Meydana vardım ve  yerde yatan kişinin kim olduğunu bilmiyordum etrafın çevreleyen köylülerden de
kim olduğun göremiyordum. Aralarına sıkışmaya çalıştım ama yaşım ufak olduğu için benim görmemi istemediler ve beni geriye doğru iteklediler. Babamın sesini duydum o an.
''Ah Hasan ne yaptılar oğlum sana'' diyordu. Meydan da yatan köyün delisi Hasan Abi'ydi. Tam 13 kurşun sıkmışlar üryan bedenine. Öldürmeden önce işkence etmişlerdi.
Hertarafı kan içinde çırılçıplak bir şekilde köyün meydanına atılmıştı. Kim Hasan Abi'yle 13 kurşun sıkabilirdi? Ne dertleri vardı bu adamla? Hasan Abi'yi meydandan kaldırdıktan sonra
herkes evine çekildi ,bütün köye büyük bir sessizlik hakimdi bizim evide. Annem sofrayı kurdu ama kimsenin o yemeği yeme düşüncesi yoktu,
 Teker teker herkesin sofraya otrumasını söyledi.
Kimsenin annemin söylediklerini duyduğu yoktu. Sofra kurulduğu gibi kaldırıldı. Herkes yatağına çekildi. Bütün gece yatamadım. Hasan Abi'yi düşündüm. Hava gittikçe soğuyordu.
Pencereden dışarıyı izliyordum, Hasan Abi'nin yattığı yere bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Halen orda görüyordum kendinisi , usulca uzanmış yağmur tanecikleri
yüzüne vuruyordu. Zaman geçmek bilimiyordu , saati bilmiyordum ama sanki bir sayının üzerine sabitlenmiş gitmek bilmiyordu. Biraz daha zaman geçtikten sonra uyuya kaldım.
Rüyamda Hasan Abi'nin bizi köy meydanında kovaladığını görüyordum. Yüzünden eksik olmaya o gülücükleri saçıyordu etrafa. Çocuklar gibi oynuyor zıplıyor kovalıyordu bizi.
Birden babamın bağırışını ve annemin çığlıklarını duydum. Babam bir hışımla beni kucağına aldı ve abime yanına gelmesi için bağırdı. Dedem kapıda adamlara birşeyler bağırıyordu.
Babam beni öyle bir sarmıştı ki farkında olmadan canımı acıtıyordu. Abim babamın arkadasında ve annemde yanımızda feryat figan ağlıyordu. Bağırmalar çığlıklar sadece
bizim evden değil bütün köy meydanına yankılanıyordu. Silah sesleri susmuyordu köyde. Babam beni kucağından bırakmadan duvarda asılı olan silahı kaptı ve bağırmaya başladı.
Birden bir silah patladı ve dedemin yere düştüğünü gördüm. İriyarı bir adam elinde silahıyla hiç acımadan dedim üzerine basarak içeri doğru girmeye başladı. Bize yaklaştı ve
hiç bilmediğimiz bir dilde birşeyler söylüyordu, babamda ona bağırarak evimizden çıkmasını söyluyordu. Adamın suratında tebessüm vardı. Yaptı işten gurur duyarcasına.
Ben ne olup bittiğini anlamadan sımsıkı babama sarılıp ağlıyordum. Adam babama silahı doğrulttu birşeyler söyleyip bağırmaya başladı ve silahlar peşpeşe ateşlendi.
Babım kucağından bir yıldız gibi kayıverdim Etraf kırmızı görünüyordu bana ve biraz ses azalmıştı. Başımı kaldırıp baktığımda babamın duvara yaslı bir şekilde kanlar içinde olduğunu
gördüm hiç sesi çımıyordu ve anneminde aynı şekilde.. Abim çığlıklar içinde bana sarıldı ve suratımı silmeye başladı. Babamın kanı sıçramıştı yüzüme.
O an abimin beni babam gibi sardığını hissettim. İri yarı olan adam yüzümüze bakıp tebessüm ediyordu ve sonra arkasını dönüp dışarı çıktılar. Onlar gittikten sonra abimin kucağında
dışarı çıktı. Bütün köy yangın yeriydi Sadece çocuk sesleri vardı. Abim ormanlığa doğru götürdü beni ve art arda patlama sesleri duyuldu ve evlerimizi bir bir yıkılıyordu.
Ailelerimiz gözlerimizin önünde öldürüldü, evlerimiz yakıldı yıkıldı, umutlarımız yarınlarımız çalındı. Çay tadında sıcaklığımızı çaldılar bizim.
Bizi bunları yaşarken herkes kördü, sağırdı ve dilsizdi. Bizi kimseler duymadı ve bize tek dedikleri şey '' Onlar size demokrasi getirdi.''.